1 Sefer Sayılı
Uyandı.
Saçma sapan bir rüya görmüştü yine. Bilinçaltına küfürler savurarak mutfağa yürüdü. Yürüdü. Yürüdü. Mutfak bu sabah biraz fazla uzaktı. Her sabah biraz daha uzaklaşıyordu sanki. Güldü. Su ısıtan o garip sürahinin düğmesine bastı. Sigarasını yakabilirdi artık. Yaktı. Düşündüğünü yapardı genelde. Aklına geleni söyler, yapar, yer, içerdi. Nadiren düşünür, düşündüğünü de yapardı. Yaktı yani sigarasını. Boğazı yanmıştı yine. Öksürmek istiyordu. Öksürdü. Adam tutarlı. Suyu kontrol etti, buz gibiydi hala. Sabahın, yeni günün, yaşamanın en keyifli anına geçebilirdi artık. Salondaki o kocaman siyah sehpaya yürüdü. Yürüdü. Oturdu başına. O kütüphane kokan kağıt tomarından bir parça aldı. Hiç kütüphane görmemiş ama kütüphane kokan kağıtları severdi. Sevdi. Katladı, katladı. Yavaş yavaş gülümsemeye başlamıştı sonunda. Keyfi yerine geliyor, geçireceği gün için depoladığı enerjiyi hissedebiliyordu. Her sabah hemen hemen aynı katlamaya denk gelen o sesi duydu. Hazırdı suyu. Kalktı yine gülümseyerek. Yürüdü. Mutfaktaydı, en sevdiği siyah-beyaz kupaya koydu kahvesini. Plastik sürahideki ısınmış suyu da ekledi. Sıcak içmezdi. Koklamak yeter diye düşündü. Kokladı. Gülümsemesi büyüyor, dudakları neredeyse aralanıyordu. Döndü kocaman, siyah, ağır sehpaya tekrar. Kaldığı yerden devam etti katlamaya. Katladı, katladı. Tam bitirmek üzereyken alarmı çaldı o garip dörtgen nesnenin. Alarmdan önce uyandığı nadir sabahlardan birini yaşıyordu, farkındaydı bunun. Mutlu oldu. Böyle saçma sapan şeylerden mutlu olurdu genelde. Oldu. -Salak yemin ederim gerizekalı bu çocuk. Sevin bunu.- Son katlamaya geldiğinde bir yudum alırdı kahvesinden. Aldı. Gülümsedi. Aralandı dudakları. Son kez katladı.
Az önce sıradan, çizgisiz, kütüphane kokan bir müsvedde olan kağıda baktı. Bindi üstüne. Atladı.
Kağıttandı uçağı.
Saçma sapan bir rüya görmüştü yine. Bilinçaltına küfürler savurarak mutfağa yürüdü. Yürüdü. Yürüdü. Mutfak bu sabah biraz fazla uzaktı. Her sabah biraz daha uzaklaşıyordu sanki. Güldü. Su ısıtan o garip sürahinin düğmesine bastı. Sigarasını yakabilirdi artık. Yaktı. Düşündüğünü yapardı genelde. Aklına geleni söyler, yapar, yer, içerdi. Nadiren düşünür, düşündüğünü de yapardı. Yaktı yani sigarasını. Boğazı yanmıştı yine. Öksürmek istiyordu. Öksürdü. Adam tutarlı. Suyu kontrol etti, buz gibiydi hala. Sabahın, yeni günün, yaşamanın en keyifli anına geçebilirdi artık. Salondaki o kocaman siyah sehpaya yürüdü. Yürüdü. Oturdu başına. O kütüphane kokan kağıt tomarından bir parça aldı. Hiç kütüphane görmemiş ama kütüphane kokan kağıtları severdi. Sevdi. Katladı, katladı. Yavaş yavaş gülümsemeye başlamıştı sonunda. Keyfi yerine geliyor, geçireceği gün için depoladığı enerjiyi hissedebiliyordu. Her sabah hemen hemen aynı katlamaya denk gelen o sesi duydu. Hazırdı suyu. Kalktı yine gülümseyerek. Yürüdü. Mutfaktaydı, en sevdiği siyah-beyaz kupaya koydu kahvesini. Plastik sürahideki ısınmış suyu da ekledi. Sıcak içmezdi. Koklamak yeter diye düşündü. Kokladı. Gülümsemesi büyüyor, dudakları neredeyse aralanıyordu. Döndü kocaman, siyah, ağır sehpaya tekrar. Kaldığı yerden devam etti katlamaya. Katladı, katladı. Tam bitirmek üzereyken alarmı çaldı o garip dörtgen nesnenin. Alarmdan önce uyandığı nadir sabahlardan birini yaşıyordu, farkındaydı bunun. Mutlu oldu. Böyle saçma sapan şeylerden mutlu olurdu genelde. Oldu. -Salak yemin ederim gerizekalı bu çocuk. Sevin bunu.- Son katlamaya geldiğinde bir yudum alırdı kahvesinden. Aldı. Gülümsedi. Aralandı dudakları. Son kez katladı.
Az önce sıradan, çizgisiz, kütüphane kokan bir müsvedde olan kağıda baktı. Bindi üstüne. Atladı.
Kağıttandı uçağı.
Yorumlar
Yorum Gönder